İstanbul Üniversitesi’nin kuruluş tarihinin, Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te kurulmasını istediği “Sahn-ı Seman Medresesi”nin devamı olarak görüldüğünden 1453’e kadar uzandığı iddia edilse de İstanbul Üniversitesi, 1933 yılında Cumhuriyet’in ilk ve tek üniversitesi olarak kurulmuştur. Osmanlı döneminde yükseköğrenim kurumu olarak 19. yüzyılda eğitime başlayan Darülfünun, 1863, 1869, 1874 ve 1900’de dört kez yeni isimlerle açılmış, 1933 Üniversite Reformu ile kapatılarak yerini İstanbul Üniversitesi’ne bırakmıştır.
İstanbul Üniversitesi merkez binası olarak kullanılan bina, Mimar Bourgeois tarafından 1864-1866 yıllarında inşa edilir. Barok mimari üslubu ile dikkat çeken bu yapı, 1879’da “Harbiye Nezareti” olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1894 İstanbul Depremi’nden sonra Mimar Raimondo d’Aranco tarafından onarılan, 1933 ve 1950’de Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından yenilenen binada Rektörlük, İktisat ve Hukuk Fakültesi dekanlık binaları ve idari ofisler yer almaktadır.
İstanbul Üniversitesi, devrimci öğrenci hareketi tarihi içinde önemli bir yer işgal eder. 1940’lı yıllarda başlayan öğrenci hareketi engellenmeye çalışılsa da öğrenciler kurdukları dernek ve federasyonlar ile örgütlenirler. Önemli bir kırılma/dönüm noktası olan 12 Eylül 1980 Darbesi’ne kadar üniversiteye bağlı fakültelerde çatışma ve boykotlar süregelir. 1980’li yıllar ise devrimci öğrencilerin yeniden örgütlendiği, dernekler kurmaya çalıştığı yıllar olur.
27 Mayıs 1960 öncesi, 28 Nisan 1960’ta Demokrat Parti’nin baskıcı rejimine karşı yapılan eylemde Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polisler tarafından öldürülür ve cenazesi 29 Nisan sabahı gizlice gömülür. Ancak bütün çabalara rağmen Emeksiz’in “Hürriyet Şehidi” olarak anılması engellenemez.
12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi devrimci öğrencilerinin merkez binada “Eğitimde reform” isteğiyle başlattıkları boykot ve işgali, 26 Aralık 1968’de, “Demokratik üniversite” talebi ile gerçekleşen işgal izler. 23 Eylül 1969’da 68 Kuşağı’nın ve devrimci öğrenci hareketinin liderlerinden Taylan Özgür, İstanbul Üniversitesi önünde öldürülür.
12 Mart 1971 Muhtırası sonrası, 23 Ocak 1975’te Vatan Mühendislik Yüksek Okulu öğrencisi Kerim Yaman’ın ülkücüler tarafından öldürülmesi üzerine İstanbul Üniversitesi merkez binası işgal edilir. Ertesi gün cenazesi elli bin kişinin katıldığı bir kortejle Beyazıt’tan Sirkeci’ye taşınarak memleketine uğurlanır.
İstanbul Üniversitesi merkez binası, 16 Mart 1978’de yaşanan katliam üzerine ikinci kez işgal edilir. “16 Mart Katliamı”, devrimci öğrenci hareketinin yaşadığı en kara günlerden biri olarak tarihe geçmiştir. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde diğer üniversitelerde olduğu gibi ülkücüler, devrimci öğrencilerin derslere girmesine engel olmaya çalışmaktadırlar. Bunun üzerine Hukuk Fakültesi öğrencileri okula topluca yine Beyazıt Kampüsü’nün yakınında bulunan İktisat, Hukuk, Eczacılık, İşletme fakülteleri, Gazetecilik Yüksek Okulu, Yabancı Diller Yüksek Okulu öğrencileri ile birlikte gidip, birlikte dönmeye başlarlar.
16 Mart 1978 günü öğle saatinde okuldan çıkan devrimci öğrenciler, Eczacılık Fakültesi önüne geldiklerinde üzerlerine önce parça tesirli bomba atılır, ardından otomatik silahlarla ateş edilmeye başlanır.
Hatice Özen, Baki Ediz, Hamit Akıl, Ahmet Turan Ören, Abdullah Şimşek ve Murat Kurt isimli devrimci öğrenciler olay yerinde yaşamını yitirirken, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Cemil Sönmez de kurtarılamaz. Katliamda ölenlerin sayısı yedi olurken, 44 devrimci öğrenci de çeşitli yerlerinden yaralanır.
Katliamın failleri kaçarken, merkez bina devrimci öğrencilerce işgal edilir. İstanbul’daki bütün okullarda boykot ilan edilir ve binlerce kişi üniversiteye gelerek sabaha dek ağıtlar, marşlar söyleyerek bekler. 17 Mart sabahı İstanbul’daki üniversite ve liselerde boykot yapan öğrenciler ile demokratik kitle örgütlerinin üyeleri Beyazıt’ta toplanırlar. Öğleye doğru 40 bin kişiden oluşan cenaze korteji Sirkeci’ye doğru yürüyüşe geçer. Morgdan alınan cenazeler, Sirkeci vapur iskelesinden sloganlarla uğurlanır. Yürüyüş kortejinin bir ucu Sirkeci’deyken diğer ucu hâlâ Beyazıt’tadır. Sirkeci Meydanı defalarca dolup, boşalır.
16 Mart Katliamı’nın ardından Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 20 Mart günü iki saatlik genel grev ilan eder. Tüm demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile yapılan “Faşizme İhtar Eylemi” ile ülke çapında yüz binler faşizmi lanetler.
Katliamdan sonra dava açılır. Ancak yıllar süren dava/davalar “sanıksız” ve “tanıksız” bir şekilde sürmüş, uzatıldıkça uzatılmış, sonunda “delil yetersizliğinden” failler ceza almamıştır. O dönem öğrenci olan avukatların yeni davalar açma çabaları da sonuçsuz kalarak, 2010’da Yargıtay’ın onayıyla “zaman aşımı” gerekçesiyle dosya kapatılır.